Tarih, yalnızca geçmişin bir anlatımı değildir; aksine, bugünümüzü şekillendiren bir aynadır. Yavuz Sultan Selim Han, bu aynanın en parlak yüzlerinden biridir. Ancak paradoksal bir şekilde, onun gölgesinde kalmış bir tarihin tanığıyız. Yavuz, Safevi tehdidine karşı başlattığı seferlerle sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını genişletmekle kalmamış, aynı zamanda İslam dünyasının birliğini sağlama gayretiyle de tarihin rotasını değiştirmiştir. Ancak bugünün kitaplarında, onun bu stratejik derinliği, yeterince yansıtılmıyor.

Bu ihmal, yalnızca tarih yazımında bir eksiklik değil, aynı zamanda bugünü anlamak adına büyük bir kayıptır. Yavuz Sultan Selim’in gölgesi, aslında bugünü de aydınlatan bir ışık kaynağıdır. Onun döneminde yaşanan Safevi-Osmanlı mücadelesi, mezhepsel farklılıkların bir çatışma aracı olarak kullanılmasının tarihsel bir örneğidir. Bugün de Ortadoğu’daki birçok çatışmanın temelinde benzer mezhepsel gerilimler yatmaktadır. Yavuz’un İran’a karşı yürüttüğü seferler, sadece bir askeri operasyon olarak değil, ideolojik ve stratejik bir duruş olarak da okunmalıdır.

Yavuz’un dönemi, aynı zamanda Osmanlı’nın doğu politikasını yeniden şekillendirdiği bir dönemdir. Safevi tehlikesi karşısında İslam dünyasını bir arada tutma arzusu, Yavuz’un en büyük ideallerinden biriydi. Bu ideal, bugün hala yankı bulmaktadır. Modern Ortadoğu’daki mezhepsel çatışmalar, etnik ayrışmalar ve bölgesel hegemonya mücadeleleri, Yavuz’un stratejik manevralarını ve politikalarını daha iyi anlamamızı gerekli kılmaktadır. Yavuz’un, sadece askeri bir komutan değil, aynı zamanda bir devlet adamı ve ideolojik bir lider olarak da algılanması, bugünkü siyasi analizlerde eksik kalan bir bakış açısını sunar.

Yavuz’un tarihi rolü, bölgenin dinamiklerini şekillendiren bir dönüm noktasıdır. Onun İran’a karşı başlattığı sefer, sadece Osmanlı-Safevi rekabetini değil, aynı zamanda Şii-Sünni eksenindeki gerginliği de artırmıştır. Ancak bu seferlerin amacı, yalnızca askeri zaferler kazanmak değil, İslam dünyasında bir birlik sağlama çabasıydı. Bugün de benzer bir birlik arayışı, bölgesel sorunların çözümünde anahtar bir rol oynayabilir. Yavuz’un bu stratejik bakış açısı, günümüz politikalarının da şekillendirilmesinde bir model olarak görülebilir.

Yavuz Sultan Selim Han’ın tarihteki yeri, genellikle onun askeri başarıları ve fetihleriyle anılsa da, aslında onun en büyük mirası, Osmanlı’nın doğu politikasını yeniden şekillendirme kabiliyetidir. Safevi tehlikesine karşı gösterdiği duruş, sadece Osmanlı İmparatorluğu için değil, aynı zamanda tüm İslam dünyası için bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde Yavuz’un uyguladığı stratejik manevralar, modern Ortadoğu’da yaşanan mezhepsel çatışmaların ve bölgesel çekişmelerin anlaşılması açısından da önemlidir.

Yavuz’un gölgesi, sadece tarihi bir figürün ötesinde, bugünümüzü şekillendiren bir rehberdir. Onun politikaları ve stratejileri, bugünün bölgesel dinamiklerini anlamak için bir anahtar niteliğindedir. Tarih kitapları, Yavuz’un bu yönünü yeterince vurgulamıyor olabilir; ancak bugünün dünyasını anlamak için Yavuz’un gölgesinde kalan tarihî dersleri yeniden keşfetmek gerekmektedir.