nuri gür
  • Ruzname
      • eda ba
      • ads jr
  • Duhul Et
    • Ruzname
    • Makalat
      • Ayrılık Feryadı
      • Gölgedeki Güç
      • Kendi Olmak
      • Para Ve Politika
  1. Buradasınız:  
  2. Anasayfa
  3. Tipografi

Tipografi

Doğu ve Batı Arasında Şahsiyetin Arayışı

Ayrıntılar
Yazan: nurigur
Kategori: Tipografi
Yayınlandı: 14 Şubat 2025
Görüntüleme: 177
  • Kimlik Arayışları
  • Doğu ve Batı
  • Yabancılaşma
  • Şahsiyet İnşası
  • Özgür Düşünce

 

Göz alabildiğine uzanan bir çöl düşünün. Ufuk çizgisinde Doğu'nun kızıl güneşiyle Batı'nın gri bulutları birbirine karışıyor. Ayaklarınızın altındaki kum, sıcak ve yakıcı; dokundukça elinizden kayıp gidiyor. İşte insanın kendi kimliğini arayışı da böyle bir çöl yürüyüşüne benzer. Her adımda biraz daha kaybolur insan, ama aynı zamanda biraz daha yaklaşır hakikate. Doğu’nun ağırbaşlı bilgeliği ile Batı’nın hareketli aklı arasında sıkışmış bir ruhun sessiz adımlarını dinliyoruz. Her adım, şahsiyetin inşasında kazılan bir taş, sorgulanan bir fikir, yıkılan bir duvar...

 

Doğu, köklerin toprağa sıkı sıkıya tutunduğu, sabırla büyüyen bir çınardır. Geleneklerin gölgesinde, zamanın bile durduğu bir dünyadır. Batı ise rüzgarın önüne kattığı bir yaprak misali, sürekli devinen ve sorgulayan bir akıl… Bu iki dünya, insan zihninde sürekli bir hesaplaşma içindedir. Terazinin bir kefesinde Doğu’nun köklü değerleri, diğer kefesinde Batı’nın sorgulayıcı düşüncesi durur. Ama bu terazi, hiçbir zaman dengede kalmaz. Her eğilişte insan biraz daha yabancılaşır kendine, biraz daha savrulur. Ne tam Doğulu kalabiliriz ne de bütünüyle Batılı olabiliriz. Peki, bu dengeyi kurmak mümkün mü?

 

İnsan, bazen kendi evinde bile yabancıdır. Duvarlar tanıdık, eşyalar yerli yerinde ama ruhu sanki başka bir coğrafyada dolaşır. Modern dünyanın parıltılı ışıkları altında, içimizde yankılanan sesi bastırırız. Kim olduğumuzu unutur, başkalarının kalıplarına sıkışırız. Bir maske gibi giyeriz yabancı düşünceleri, bir gölge gibi peşimizi bırakmayan ideolojileri. Oysa insanın en derin sancısı, kendine yabancılaşmasıdır. Aynaya baktığında gördüğü suretin, artık ona ait olmadığını hissetmesidir.

 

Yabancılaşma, içimizi kemiren sessiz bir çığlıktır. Batı'nın hızlı akışıyla sürüklenirken, Doğu’nun sessiz bilgeliğini kaybederiz. Ne köklerimize dönebiliriz ne de Batı’nın fırtınasında sağlam durabiliriz. Kimliğimiz, rüzgarın önünde savrulan bir yaprak gibi. İşte burada, insanın kendini bulma yolculuğu başlar. Ama bu yolculuk, kolay bir yürüyüş değildir.

 

Şahsiyet, insanın kendi elleriyle ördüğü bir kaledir. Dışarıdan gelen her sese kapalı, içindeki hakikate açık bir sığınak. Bu kale, kolayca inşa edilmez. Her taşında bir sorgulama, her duvarında bir çatışma vardır. Şahsiyet, ideolojilerin gölgesinde şekillenmez; aksine, özgür düşüncenin güneşiyle yoğrulur. Taklit etmek kolaydır, ama kendini inşa etmek sancılıdır. İnsan, başkalarının kalıplarını yıktıkça, kendi sesini bulur.

 

Fakat bu sesi bulmak için tefekkür etmek gerekir. Tefekkür, yüzeysel düşüncenin ötesine geçip, derinlerde yatan hakikati aramaktır. Sessizce düşünmek, sabırla sorgulamak… Tıpkı çölün ortasında susuz kalmış bir yolcunun, serapla hakikati ayırt etmeye çalışması gibi. Düşünmek, konforlu bir alan değildir. Karanlık ve sessizdir, ama içinden geçen her fikir, insanı biraz daha özgür kılar.

 

Düşünmekten korkan insan, çoğu zaman karanlıkta kalmayı tercih eder. Obskürantizm, bilerek ve isteyerek cehalete sarılmaktır. Çünkü hakikati görmek acıtır. Sorgulamak, insanı rahatsız eder. Bu yüzden çoğu insan, başkalarının düşüncelerine sığınır. Kendi aklıyla yüzleşmek yerine, başkalarının aklına teslim olur. Oysa düşünmek, bir yük değil, bir özgürlüktür. Bilginin karanlığında yol almak cesaret ister. Bu cesareti göstermeyenler, ideolojilerin zincirinde kaybolur.

 

İdeolojiler, insanın düşüncesini kalıplara hapseden görünmez zincirlerdir. Başlangıçta bir sığınak gibi görünen bu kalıplar, zamanla birer prangaya dönüşür. İnsan, sorgulamayı bıraktığında, düşünmeyi de bırakır. Artık başkalarının doğrularıyla yürür, başkalarının yollarında kaybolur. Oysa şahsiyet, ideolojilerin ötesinde, özgür bir zeminde inşa edilir. Kendi sesini bulmak, başkalarının sesiyle konuşmayı reddetmektir.

 

Çağdaşlaşmak, başkalarını taklit etmek değil, kendini yeniden inşa etmektir. Modern olmak, başka kültürlerin kopyası olmak değildir. Köklerinden kopmadan yenilenmek, geçmişi bir yük değil, bir güç olarak taşımaktır. İnsan, ancak kendi değerlerini anlayarak ve sorgulayarak çağdaşlaşabilir. Değişim, dışarıdan alınan bir kalıp değil, içeriden gelen bir dönüşüm olmalıdır. Taklit etmek kolaydır, ama dönüşmek cesaret ister.

 

İnsan, Doğu ve Batı arasında ince bir çizgide yürürken, kimliğini arar. Bu arayışta en önemli yol gösterici, düşüncedir. Yabancılaşmadan korkmadan, sorgulamaktan çekinmeden yürümek gerekir. Her adımda biraz daha derinleşmek, her soruda biraz daha özgürleşmek…

 

Çünkü insan, ancak kendi yolunu çizdiğinde gerçekten var olabilir. Şahsiyetini inşa edip, düşüncenin zincirlerini kırdığında özgürleşir. Ve işte o zaman, insan kendi gölgesinde kaybolmaz, kendi ışığında yol alır.

 

 

 

Ana Menü

  • nurigür

Giriş Formu

  • Şifrenizi mi unuttunuz?
  • Kullanıcı adınızı mı unuttunuz?
  • Bir hesap oluşturun
  • Tevhidin Gölgesinde Merkeze Dönüş

    Günlerin ardı sıra yığıldığı bir çağda yaşıyorum; takvim yaprakları değil de sanki yıldızlar düşüyor gökyüzünden, her biri bir hakikati söndürerek. Zaman dediğimiz şey, artık içinde yön barındırmayan dev bir döngüye dönüştü; merkezini kaybetmiş bir çark gibi dönüyor, fakat nereye döndüğünü bilen yok. Eskiden zamanın kutsallığı vardı; bir doğuşun, bir ölüşün, bir dirilişin ritmiyle yoğrulurdu insan. Şimdi ise saatler yalnızca üretim periyotlarını, tüketim kampanyalarını ve sinir krizi aralıklarını ölçen metalik bir tanrı gibi. Bense bu anlamsız ritmin ortasında hâlâ bir merkezin varlığını hissediyor, kaybolmuşun izini süren bir seyyah gibi geçmişin kozmik ahengini kulaklarımda duymaya çalışıyorum.

    Bir zamanlar gökyüzü yalnızca astronomik bir veri kümesi değildi; yıldızlar, göç eden ruhlar gibi semayı geçerken hikmetin harflerini yazardı. Kozmosun matematiği, zihnin değil, kalbin sezgisiyle okunurdu. Fakat sonra biri çıkıp dedi ki: “Dünya dönüyor.” O sözle birlikte yalnızca yeryüzü değil, düşünce de döndü. Artık gök değil, göz egemendi; sezgi değil, hesap belirleyiciydi. Evrenin merkezinde duran kutsal dünya fikri, o cümleyle birlikte yerle bir oldu. O an, insanlık kendi eksenini de kaybetti. Kopernik yalnızca astronomiyle değil, hakikatle ilgili bir kırılma başlatmıştı. Bu kırılma, zamanla merkezî olan her şeyi değersizleştiren bir seküler depreme dönüştü. Artık ne Tanrı göklerin tepesindeydi, ne insan kendini kainatın anlam halkası içinde hissediyordu.

    Devamını oku: Tevhidin Gölgesinde Merkeze Dönüş

  • Kadının İnsanlığın Temel Taşı Oluşu

    İnsanlık tarihi boyunca kadın, yalnızca biyolojik bir varlık olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel düzenin temel taşı olarak varlık göstermiştir. Doğanın bir parçası gibi görülen kadın, aynı zamanda bilincin, üretimin ve medeniyetin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Ancak, tarih boyunca kadının bu konumu her zaman hakkıyla teslim edilmemiş, çoğu zaman bastırılmış, sınırlandırılmış veya göz ardı edilmiştir. Hak ettiği saygıyı ve değeri bulamadığı dönemler, toplumların da gerilediği, insanlığın eksik kaldığı dönemler olmuştur.

    Kadının toplumdaki rolü tarihsel olarak farklı kültürlerde değişkenlik göstermiş, bazı medeniyetlerde kadın bir güç ve otorite figürü olarak görülürken, bazılarında yalnızca itaat eden bir varlık olarak değerlendirilmiştir. Fakat insanın değeri, cinsiyetle ölçülemez. Kadın ve erkek, insanlık çatısının iki eşit sütunu olarak varlık gösterir. Bu eşitlik, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve hukuki bir eşitliktir. Bir toplumun gerçek anlamda kalkınması, kadın ve erkeğin bir arada, hak ve sorumluluk bakımından eşit koşullarda yaşaması ile mümkündür.

    Devamını oku: Kadının İnsanlığın Temel Taşı Oluşu

  • Kırılgan Demokrasi

    Dünyanın siyasi sahnesinde yankılanan en büyük trajediler, genellikle öncesinde sessiz bir fısıltıyla başlar. Almanya’da aşırı sağın yükselişi, sadece bir ülkenin değil, bir kıtanın, hatta belki de bir medeniyetin derinlerde yatan fay hatlarını harekete geçiren bir sarsıntıdır. Geçmişin gölgeleri, 1930’ların karanlık dehlizlerinden süzülerek bugünün Avrupa’sına ulaşmış, rüzgarın yönünü değiştirerek küresel demokratik düzenin kırılganlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak, bu dalganın Türkiye’ye ulaşmayacağını düşünmek, gemisini fırtınada rotasız bırakmış bir kaptanın saflığına benzer. Türkiye’nin tarihinde, kimlik ve ideoloji üzerinden şekillenen gerilimler, Avrupa’daki dönüşümlerin bir yansıması olmaktan çok, onunla iç içe geçmiş bir hikâyenin parçasıdır. Demokrasi, burada da bir avuç toprağa ekilen narin bir tohum gibi, bazen büyümeye yüz tutmuş, bazen sert rüzgârlarla savrulmuş, ama hiçbir zaman köklerini tamamen kaybetmemiştir.

    Ancak, demokrasinin yalnızca seçim sandığında belirlenen bir ritüelden ibaret olmadığı gerçeği, çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Oysa özgürlük, sadece oy pusulasına işaretlenen bir tercih değil, bireyin günlük yaşamında hissettiği, soluduğu, varlığına içkin bir hakikat olmalıdır. Almanya’daki aşırı sağın yükselişinin temelinde, ekonomik belirsizliklerin, kimlik krizlerinin ve küreselleşmenin doğurduğu güvensizliğin yattığını söyleyen siyaset bilimciler, aslında tüm bu parametrelerin Türkiye’de de benzer şekilde var olduğunu göz ardı edemezler. Büyük şehirlerin caddelerinde yankılanan huzursuzluk, kırsal kesimlerde fısıldanan gelecek kaygısı ve medya üzerinden inşa edilen korku politikaları, demokrasinin ruhunu adeta bir paslı çivi gibi sabitlemekte, hareket alanını daraltmaktadır. Bugün Avrupa’da yükselen milliyetçi dalga, Türkiye’de de kendi yankısını bulmuş, sokaklarda, kahvehanelerde, sosyal medya platformlarında dillendirilen en temel söylemler haline gelmiştir. Sınırlar kapatılmalı, kültürel saflık korunmalı, geçmişin görkemi yeniden inşa edilmelidir. Ancak bu retorik, bir halkın geleceğini kurma idealinden çok, onu geçmişin hatalarına zincirleme arzusunu barındırmaktadır.

    Devamını oku: Kırılgan Demokrasi

Popüler Etiketler

Düşünce 7 Özgürlük 6 Doğa 4 Diriliş 4 Hakikat 4 Dönüşüm 3 Kimlik Arayışları 2 Siber Dolandırıcılık 2

Eski Gönderiler

  • İlahi Adaletin Terazisi ve Vahdetin Işığı
  • Secdeyle Dirilen Medeniyet: Kudüs’ün Sessiz Çağrısı
  • İhlâsın Eşiğinde Bir Bayram: Kalpten Kalbe Kurulan Medeniyet
  • Dergin Varsa, Derdin Hakikattir
  • Sessizliğin Eşiğinde, Dirilişin İzinde
  • Düşüncenin Özgürlüğü, Evrimi ve Toplumsal Dönüşüm
  • Giriş yap