Tarih, sadece geçmişin tozlu raflarına hapsedilmiş olaylar zinciri değildir. O, her bireyin ve her toplumun kimliğini şekillendiren bir kudrettir. Pasif nihilizm içinde yaşayanlar ise bu kudretin farkında olmayan, tarihin ağında sürüklenen mankurtlardır. Pasif nihilizm, hayatın anlamsızlığına teslim olmuş, iradeyi ve eylemi terk etmiş bir zihin halidir. Bu tür bireyler ve toplumlar, yalnızca bir izleyici, hatta bir gölge gibidirler. Ne kendilerini ne de içinde yaşadıkları zamanı anlamlandırmaya çalışırlar. Nihilizmin bu pasif formu, onları “canlı cenazeler” haline getirir; dışarıdan bakıldığında varmış gibi görünürler ama içlerinde herhangi bir kıpırdanış, bir uyanış yoktur. Zamanın içinde bir yaprak gibi savrulurlar, tarihin öznesi olmaktan çok, nesnesi haline gelirler.
Bu duruma düşenler, tarihin farkında olmayan ve onu yazmayı bile akıllarına getirmeyenlerdir. Oysa ki, tarihi yazmak, onu yapmanın en temel adımıdır. Bir toplum kendi tarihini yazmadığı sürece, kendine ait bir irade ortaya koyamaz. Çünkü tarih bilinci, bir toplumu harekete geçiren, ona yön veren güçtür. “Tarihi yazamazsanız, tarihi asla yapamazsınız!” ifadesi, bu gerçeğin en yalın şekilde dile getirildiği cümledir. Tarihi yapmanın yolu, onu tanımaktan ve onu yazmaktan geçer. Tanımadan, öğrenmeden ve kaydetmeden tarih yazılamaz; tarih yazılmadığında ise geçmişin derinliklerinde kaybolmaya mahkum olunur.
Tarihi yazanlar, sadece bir olaylar silsilesini kaydetmezler; aynı zamanda bir kimlik, bir gelecek inşa ederler. Bu noktada, tarih yapmak irade gerektirir. “Tarih yapma iradesi”, bir toplumun kendi kaderini elinde tutma, olayların akışını değiştirme ve kendi geleceğini şekillendirme arzusunu ifade eder. Tarih yazma iradesine sahip olanlar, sadece kendi geçmişini kayda geçirmekle kalmaz, aynı zamanda geleceğin de mimarları olurlar. Fakat bu iradeden yoksun toplumlar, tıpkı birer mankurt gibi, zamanın ve olayların kurbanı olurlar. Mankurt, kendi kimliğini unutmuş, kendine yabancılaşmış bir birey ya da toplumdur. Bir halk ya da birey, kendi tarihini yazmayı bıraktığında, bu mankurtlaşma sürecine girer. Kendi köklerinden, kültüründen, kimliğinden kopar ve başkalarının yazdığı tarihin bir parçası haline gelir.
Tarih yapma iradesi, toplumları sadece pasif birer izleyici olmaktan çıkarır ve onları tarih sahnesine sürükler. Bu irade olmadan, toplumlar bir nevi kolektif bir felç yaşarlar. Bu durumda, özgürlükten söz etmek mümkün olmaz. Çünkü özgürlük, sadece fiziksel anlamda bir zincirin kırılması değildir; düşünsel ve kültürel anlamda bir bilinç gerektirir. “Özgürlük için tarih bilinci gereklidir” ifadesi, işte tam da bu noktada anlam kazanır. Kendi tarihini bilmeyen, onu tanımayan bir toplum, özgür olamaz. Çünkü özgürlük, bir anlamda kendi kaderini tayin edebilme yetisidir ve bu da tarihsel bir bilinci zorunlu kılar.
Tarihsel bilinç, bir toplumun hem geçmişine sahip çıkması hem de geleceğine yön vermesi için elzemdir. Tarihi yapamayanlar, zamanın akışına kapılır ve birer mankurt olarak sürüklenirler. “Zamanın ağında sürüklenen mankurtlar” ifadesi, bu durumu en iyi özetleyen metaforlardan biridir. Kendi geçmişine yabancılaşmış, iradesi elinden alınmış toplumlar, başkalarının yazdığı tarih sahnesinde yalnızca figüran olarak kalırlar. Böyle bir toplum, hiçbir zaman özgür ve bağımsız olamaz.
Tarihi yapmanın ön koşulu onu tanımak ve yazmaktır. Tarih bilinci, bir toplumun kimliğini ve geleceğini şekillendirir. Pasif nihilizmden kurtulup, tarih yapma iradesine sahip olan bireyler ve toplumlar, sadece geçmişe değil, geleceğe de yön verebilirler. Ancak bu bilince ve iradeye sahip olmayanlar, mankurtlaşmış birer gölge gibi zamanın içinde kaybolmaya mahkumdur. “Tarihi yazamayanlar sürüklenmeye mahkumdur” ifadesi, bu gerçeği özetler.
Tarihi yazmak, geleceği inşa etmektir; tarihi yazamayanlar ise başkalarının inşa ettiği bir geleceğe mahkum yaşarlar.