nuri gür
  • Ruzname
      • eda ba
      • ads jr
  • Duhul Et
    • Ruzname
    • Makalat
      • Ayrılık Feryadı
      • Gölgedeki Güç
      • Kendi Olmak
      • Para Ve Politika
  1. Buradasınız:  
  2. Anasayfa
  3. Ruzname

Ruzname

Dirilişin Sancısı ve Meydan Okuma

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 13 Mart 2025
Görüntüleme: 342
  • Özgürlük
  • Diriliş
  • Hakikat
  • Mücadele
  • Zihniyet

İnsan, akıl ve ruh arasında gidip gelen bir varlıktır. Bir yanda sınırsız ihtirasları, arzuları, dünyayı şekillendirme ve onu kendi hâkimiyetine alma isteği; diğer yanda hakikatin sükûneti, aşkın ve hikmetin çağrısı vardır. İşte bu iki kutup arasında, varoluşunun anlamını arayan insan, bazen yücelerin doruğuna çıkarken bazen de benliğinin zindanlarına hapsolur. Bu, yalnızca ferdi bir serüven değil, insanlık tarihinin de temel çatışmasıdır. Hakikatin peşine düşen her ruh, hem iç hem de dış dünyada bir savaş vermek zorundadır. Bu savaş, yalnızca maddi dünyaya karşı değil, insanın kendi zaaflarına, korkularına, tembelliğine, teslimiyetine karşı da verilir. Ve bu savaşta kazananlar, yalnızca kılıçlarını keskinleştirenler değil, ruhlarını da diriltmeyi başaranlardır.

Gerçek bir diriliş, geçmişin hatalarından ders almayı, geleceğin ihtişamını inşa etmeyi gerektirir. Ancak bu inşa süreci, basit bir mekân değiştirmek ya da fiziki şartları iyileştirmek değildir. Aksine, her insanın ruhunda başlayan bir devrimdir. Kendi benliğini yıkıp yeniden kurmayan, alışkanlıklarının esiri olmaktan kurtulamayan, öfkesini, heveslerini ve hırslarını dizginleyemeyen bir toplum, asla gerçek anlamda dirilemez. Bu yüzden diriliş, içten dışa, insandan topluma, ruhtan maddeye doğru uzanan bir harekettir. Bu hareket, sabır gerektirir. Çünkü her büyük değişim, sancılarla doğar. Ve bu sancıyı çekenler, onun değerini bilirler.

Devamını oku: Dirilişin Sancısı ve Meydan Okuma

Hakikatin Peşinde

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 12 Mart 2025
Görüntüleme: 302
  • Özgürlük
  • Sanat
  • Hakikat
  • Felsefe
  • Toplum

Bilinç, kendi ağırlığını taşımakta zorlanan bir yük gibi zihnimizde yankılanırken, insanın içine düştüğü bunalım, kendi gerçekliğiyle hesaplaşamamanın cezası olarak derinleşir. Her çağın kendine has krizleri, hakikatin sisler arasında kaybolmasına sebep olurken, insan zihni sürekli olarak bu sis perdesini aralamaya çalışır. Fakat bazen, hakikatin aydınlığı gözleri kamaştıracak kadar şiddetli olduğunda, insanlar gerçeğin karşısında gözlerini kapamayı tercih ederler.

Bunalımın kaynağı yalnızca insanın iç dünyasında mı saklıdır, yoksa dış dünyada kurulan sahte gerçeklikler mi insanı iç dünyasında bir çöküşe sürükler? İnsanlık tarihi boyunca o, anlam arayışında sürekli olarak bir çatışmanın içine düşmüştür. Bu çatışma, ruhun en derinlerinde yankılanan bir savaşın tezahürü gibidir.

Devamını oku: Hakikatin Peşinde

İslam'ın Dirilişi ve Çağrısı

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 11 Mart 2025
Görüntüleme: 281
  • Düşünce
  • Diriliş
  • İnanç
  • Sanat
  • Aksiyon

İnsanlık tarihi, medeniyetlerin doğuşu, yükselişi ve çöküşüyle şekillenmiş, her yıkımın ardından yeni bir diriliş doğmuştur. Bir medeniyet, düşüncede, inançta, sanatta ve aksiyonda köklü bir dönüşüm geçirmedikçe, gerçekten dirilmiş sayılmaz. Tarihin farklı dönemlerinde, yıkımın eşiğine gelen toplumlar, yeni bir bilinçle uyanarak yeniden inşa sürecine girmişlerdir. Ancak bu diriliş, sadece fiziki yapıların yeniden inşasıyla sınırlı kalmaz; esas olan, zihniyetin, ruhun ve ahlakın yeniden şekillenmesidir.

Bugün, bu bilinçle hareket etme zamanı gelmiştir. Dünya sahnesinde belirsizliklerin arttığı, düşüncenin köreldiği, inancın zayıfladığı, sanatın anlamını yitirdiği ve aksiyonun amaçsızlaştığı bir dönemde, köklü bir silkinişe duyulan ihtiyaç her zamankinden daha fazladır. Diriliş, basit bir yeniden yapılanma değildir; bilakis, geçmişin tortularını temizleyerek, yeni bir anlayışla geleceği inşa etmektir. Şimdi, derin bir sorgulama yaparak, hangi aşamada bulunduğumuzu ve nasıl bir yol izlememiz gerektiğini ortaya koymanın vaktidir.

Devamını oku: İslam'ın Dirilişi ve Çağrısı

Varoluşun Kilidini Açan Anahtar

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 10 Mart 2025
Görüntüleme: 264
  • Özgürlük
  • Anlam Arayışı
  • Bağ Kurma
  • Üretkenlik
  • Acı ve Dönüşüm

Yaşamın en büyük bilmecesi, insanın kendini hangi anlam çerçevesinde var ettiğidir. İnsan, sadece hayatta kalmak için yaşamaz; onun ruhunda, varlığının nedenini keşfetme arzusu vardır. Bu arayış, bazen bir çöl gibi kavurucu ve sert, bazen de bir okyanus gibi derin ve sonsuzdur. Fakat anlam, ne tek bir kaynaktan beslenir ne de herkes için aynı şekilde açığa çıkar. Anlam, bireyin kendi bilinciyle şekillenir, çevresindeki dünyayla etkileşime girerek zenginleşir ve zaman içinde yeni formlara bürünür. 

Düşünün ki, bir sabah uyandığınızda her şey anlamsızlaşmış olsun. Bildiğiniz tüm doğrular yıkılmış, inandığınız tüm değerler kaybolmuş, geleceğe dair beslediğiniz umutlar buharlaşmış olsun. İnsan böyle bir boşlukta ne yapar? Çoğu kişi, bir hedefe ulaşmaya odaklanarak yaşadığını düşünse de, gerçek motivasyonun temelinde anlam arayışı yatar. İnsan, yaşamı boyunca anlamı keşfetmeye çalışır, bazen yanlış yollara sapar, bazen de büyük aydınlanmalar yaşar. Bu keşif yolculuğu, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal ve tarihsel bir süreçtir.

Devamını oku: Varoluşun Kilidini Açan Anahtar

Özgürlüğün Yalnızlığı ve Varoluşsal Kaygı

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 08 Mart 2025
Görüntüleme: 238
  • Özgürlük ve Sorumluluk
  • Bilinç ve Farkındalık
  • Toplumsal Normlar ve Bireysellik
  • Zihinsel Engeller ve Korkular
  • Özgürlüğün Bedeli ve Mücadelesi

Derin bir gecenin içinde, gökyüzünde dağılmış yıldızların titreşimi gibi insan zihninin içinde de sayısız düşünce kıvılcımı belirir. Özgürlük, ölüm, yalnızlık ve anlam arayışı… Bunlar sadece felsefi sorular değil, her insanın derinliklerinde hissettiği, bazen kaçtığı, bazen yüzleşmekten korktuğu gerçeklerdir. İnsan, özgürlüğü arzularken aynı zamanda ondan korkar; çünkü özgürlük, bir tercihin ağırlığını omuzlara yükler, sorumluluk getirir ve bilinmezliği beraberinde taşır. Ölüm, varlığın sonu mu yoksa yeni bir başlangıcın habercisi mi? Özgürlük, kurtuluş mu yoksa kayboluş mu? Anlam, insanın kendisinin yarattığı bir illüzyon mu yoksa evrenin özüne kazınmış bir gerçek mi? 

Her insan hayatının bir noktasında bu sorularla yüzleşmek zorunda kalır. Çünkü var olmak, kaçınılmaz olarak anlam ve anlamsızlık arasında salınan bir dengeyi korumaya çalışmak demektir. Özgürlüğün verdiği kaygı, yalnızlığın getirdiği sessizlik, ölümün yarattığı bilinmezlik ve anlamın değişkenliği, bireyin zihninde çatışmalar yaratır. Bu çatışmalar, insanı bazen derin bir boşluğa sürükler, bazen de onu yaratıcı bir keşif yolculuğuna çıkarır. İnsan, anlam arayışında ne kadar ileri gidebilir? Özgürlüğü ne kadar taşıyabilir? Ölüm düşüncesiyle nasıl başa çıkabilir?

Devamını oku: Özgürlüğün Yalnızlığı ve Varoluşsal Kaygı

Yanan Banknotun Gölgesinde

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 07 Mart 2025
Görüntüleme: 127
  • Ekonomi
  • Kriz
  • FinanasalÇöküş
  • GüçOyunları
  • Popülizm

Gözlerinizi kapatın ve geniş bir ufka bakıyormuş gibi hayal edin. Gökyüzü alacakaranlıkla sarmalanmış, rengini kaybetmiş, puslu ve gri. Ufuk çizgisinin hemen ardında belirsizce yükselen gökdelenlerin cam yüzeyleri, sanki gözyaşlarıyla ıslanmış gibi ışığı kırık dökük yansıtıyor. Bu kasvetin içinde, koca bir para yığını, üst üste yığılmış banknotlar ve ağır bir sessizlik hüküm sürüyor. Ama tam o sırada, bu durağan tabloya bir figür giriyor. Elinde bir benzin bidonu, diğerinde ise aleve tutulmuş bir yüz dolarlık banknot. Yavaşça, neredeyse törensel bir hareketle, banknotun köşesindeki ilk alevi büyütüyor ve ardından parmak uçları arasındaki kağıt parçası kavrulup küle dönüşene kadar bekliyor.

Görüntü, ekonomik sistemin hem yıkılabilir hem de yakılabilir olduğunu hatırlatıyor. Küresel çarkların, yalnızca üretimden, istihdamdan ve finansal piyasalardan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir metaforlar bütünü olduğunu gösteriyor. Para, yalnızca kağıttan bir nesne midir, yoksa ona yüklenen anlamlar ve politik hamleler onu çok daha tehlikeli bir araca mı dönüştürür? Ekonomi, yalnızca rasyonel verilerle mi yönetilir, yoksa bazen irrasyonel kararlar, sıradan bir kağıt parçasını dahi küresel bir çöküşün kıvılcımına mı çevirebilir?

Devamını oku: Yanan Banknotun Gölgesinde

Şehirlerin Hafızası ve Türkiye’nin Geleceği

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 03 Mart 2025
Görüntüleme: 144

Uzun ve dar bir koridordan geçerken, yorgun ama bilge bir adamın ağır adımları duyulurdu eski gazete binalarında. Zihninde yankılanan tarihî meseleler, dünyanın dönüşüne yön veren büyük sorulara dönüşürdü. O, bir medeniyetin şafağında duran bir düşünürdü; kelimeleri yalnızca satırlara değil, toplumsal belleğe de kazınırdı. Türkiye de benzer bir düşünsel sürecin tam ortasında duruyor: geçmişin mirasıyla geleceğin inşası arasındaki ince çizgide. Bir zamanlar Osmanlı sokaklarında yankılanan ayak sesleriyle, Cumhuriyet meydanlarında yükselen sesler arasında derin bir bağ var. Peki, bu bağ bizi nereye götürüyor? Türkiye’nin büyük dönüşümünün ekseni ne olmalı? Bir toplum, geçmişiyle yüzleşmeden, geleceğini inşa edebilir mi?

Şehirler, toplumların en büyük aynalarıdır. İstanbul’un dar sokakları, Ankara’nın geniş bulvarları, İzmir’in deniz kokan meydanları sadece taş ve betondan ibaret değil. Her biri, bir milletin tarihini ve geleceğe dair umutlarını içinde barındırır. Ancak bu şehirlerin hafızası ne kadar korunuyor, ne kadar geleceğe aktarılıyor? Tarihin yüküyle yoğrulmuş binaların arasından yükselen gökdelenler, modernleşmenin mi, yoksa hafıza kaybının mı simgesi? Kadim medeniyetlerin izlerini taşıyan Anadolu topraklarında, şehirlerin ruhunu koruyarak mı ilerliyoruz, yoksa onları geri dönülmez şekilde dönüştürerek mi? İstanbul’un silüeti, Topkapı Sarayı’nın kubbelerinden ziyade devasa plaza camlarında mı yansıyor artık? Eğer öyleyse, bu değişimin getirdiği kimlik kaybı, toplumsal ruhumuza nasıl etki ediyor?

Devamını oku: Şehirlerin Hafızası ve Türkiye’nin Geleceği

Okullar ve Akıllı Telefonların Gölgesi

Ayrıntılar
Yazan: Nuri GÜR
Kategori: Blog
Yayınlandı: 26 Şubat 2025
Görüntüleme: 66
  • Akıllı Telefon Bağımlılığı
  • Eğitim ve Dijital Dönüşüm
  • Sosyal İzolasyon ve Teknoloji
  • Okullarda Telefon Yasağı
  • Gerçek İletişim ve Empati

 

 

Zil çaldığında koridorlarda yankılanan seslerin, öğrencilerin neşeli kahkahalarına karıştığı günleri hatırlayanların sayısı giderek azalıyor. Artık sınıfların kapısı açıldığında, içeriye yayılan sessizlik, eski zamanlardan kalma bir hayalet gibi dolaşıyor. Kafalar öne eğik, parmaklar ekrana dokunuyor, gözler sanal dünyaların içine gömülüyor. Kimi bilgi arıyor, kimi sosyal medyada kayboluyor, kimi de varlığını hissettirmek için dijital dünyaya dokunuyor. Ancak bir şey eksik: Gerçek insan teması, yüz yüze bakmanın, yan yana olmanın getirdiği samimiyet ve anlık duyguların doğallığı. Bu dönüşüm, yalnızca pedagojik bir mesele olmanın ötesinde, insanın ruhunu şekillendiren, karakterini belirleyen, varoluşunu anlamlandıran bir değişim olarak ele alınmalı. Eğitim sistemleri yalnızca bilgi aktarımı yapan mekanizmalar değil, aynı zamanda bireyin zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimini besleyen ekosistemlerdir. Akıllı telefonların bu ekosistemlerdeki yeri sorgulandığında, mesele yalnızca öğrencilerin derslere odaklanması değil, daha derin bir varoluş krizine işaret eden bir dönüşüm meselesidir.

Modern çağın bireyi, iletişimin yalnızca kelimelerden ibaret olmadığını bilir, ancak yine de kelimeleri ekrandan almayı tercih eder. Göz göze gelmenin, birini doğrudan dinlemenin, beden dilinin ve tonlamaların taşıdığı anlamları kaybetmeye başladığında, birey yalnızca akademik olarak değil, duygusal olarak da eksilmeye başlar. Sosyal medya ile sürekli bağlantıda olmak, yalnızlık hissini artırırken, ironik bir şekilde bireyi daha da izole eder. Özgüvenin, aidiyetin ve kimlik inşasının ergenlik döneminde biçimlendiği düşünüldüğünde, bu izolasyonun uzun vadeli etkileri göz ardı edilemez.

Devamını oku: Okullar ve Akıllı Telefonların Gölgesi

Sayfa 2 / 3

  • 1
  • 2
  • 3

Ana Menü

  • nurigür

Giriş Formu

  • Şifrenizi mi unuttunuz?
  • Kullanıcı adınızı mı unuttunuz?
  • Bir hesap oluşturun
  • Tevhidin Gölgesinde Merkeze Dönüş

    Günlerin ardı sıra yığıldığı bir çağda yaşıyorum; takvim yaprakları değil de sanki yıldızlar düşüyor gökyüzünden, her biri bir hakikati söndürerek. Zaman dediğimiz şey, artık içinde yön barındırmayan dev bir döngüye dönüştü; merkezini kaybetmiş bir çark gibi dönüyor, fakat nereye döndüğünü bilen yok. Eskiden zamanın kutsallığı vardı; bir doğuşun, bir ölüşün, bir dirilişin ritmiyle yoğrulurdu insan. Şimdi ise saatler yalnızca üretim periyotlarını, tüketim kampanyalarını ve sinir krizi aralıklarını ölçen metalik bir tanrı gibi. Bense bu anlamsız ritmin ortasında hâlâ bir merkezin varlığını hissediyor, kaybolmuşun izini süren bir seyyah gibi geçmişin kozmik ahengini kulaklarımda duymaya çalışıyorum.

    Bir zamanlar gökyüzü yalnızca astronomik bir veri kümesi değildi; yıldızlar, göç eden ruhlar gibi semayı geçerken hikmetin harflerini yazardı. Kozmosun matematiği, zihnin değil, kalbin sezgisiyle okunurdu. Fakat sonra biri çıkıp dedi ki: “Dünya dönüyor.” O sözle birlikte yalnızca yeryüzü değil, düşünce de döndü. Artık gök değil, göz egemendi; sezgi değil, hesap belirleyiciydi. Evrenin merkezinde duran kutsal dünya fikri, o cümleyle birlikte yerle bir oldu. O an, insanlık kendi eksenini de kaybetti. Kopernik yalnızca astronomiyle değil, hakikatle ilgili bir kırılma başlatmıştı. Bu kırılma, zamanla merkezî olan her şeyi değersizleştiren bir seküler depreme dönüştü. Artık ne Tanrı göklerin tepesindeydi, ne insan kendini kainatın anlam halkası içinde hissediyordu.

    Devamını oku: Tevhidin Gölgesinde Merkeze Dönüş

  • Kadının İnsanlığın Temel Taşı Oluşu

    İnsanlık tarihi boyunca kadın, yalnızca biyolojik bir varlık olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel düzenin temel taşı olarak varlık göstermiştir. Doğanın bir parçası gibi görülen kadın, aynı zamanda bilincin, üretimin ve medeniyetin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Ancak, tarih boyunca kadının bu konumu her zaman hakkıyla teslim edilmemiş, çoğu zaman bastırılmış, sınırlandırılmış veya göz ardı edilmiştir. Hak ettiği saygıyı ve değeri bulamadığı dönemler, toplumların da gerilediği, insanlığın eksik kaldığı dönemler olmuştur.

    Kadının toplumdaki rolü tarihsel olarak farklı kültürlerde değişkenlik göstermiş, bazı medeniyetlerde kadın bir güç ve otorite figürü olarak görülürken, bazılarında yalnızca itaat eden bir varlık olarak değerlendirilmiştir. Fakat insanın değeri, cinsiyetle ölçülemez. Kadın ve erkek, insanlık çatısının iki eşit sütunu olarak varlık gösterir. Bu eşitlik, yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve hukuki bir eşitliktir. Bir toplumun gerçek anlamda kalkınması, kadın ve erkeğin bir arada, hak ve sorumluluk bakımından eşit koşullarda yaşaması ile mümkündür.

    Devamını oku: Kadının İnsanlığın Temel Taşı Oluşu

  • Kırılgan Demokrasi

    Dünyanın siyasi sahnesinde yankılanan en büyük trajediler, genellikle öncesinde sessiz bir fısıltıyla başlar. Almanya’da aşırı sağın yükselişi, sadece bir ülkenin değil, bir kıtanın, hatta belki de bir medeniyetin derinlerde yatan fay hatlarını harekete geçiren bir sarsıntıdır. Geçmişin gölgeleri, 1930’ların karanlık dehlizlerinden süzülerek bugünün Avrupa’sına ulaşmış, rüzgarın yönünü değiştirerek küresel demokratik düzenin kırılganlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ancak, bu dalganın Türkiye’ye ulaşmayacağını düşünmek, gemisini fırtınada rotasız bırakmış bir kaptanın saflığına benzer. Türkiye’nin tarihinde, kimlik ve ideoloji üzerinden şekillenen gerilimler, Avrupa’daki dönüşümlerin bir yansıması olmaktan çok, onunla iç içe geçmiş bir hikâyenin parçasıdır. Demokrasi, burada da bir avuç toprağa ekilen narin bir tohum gibi, bazen büyümeye yüz tutmuş, bazen sert rüzgârlarla savrulmuş, ama hiçbir zaman köklerini tamamen kaybetmemiştir.

    Ancak, demokrasinin yalnızca seçim sandığında belirlenen bir ritüelden ibaret olmadığı gerçeği, çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Oysa özgürlük, sadece oy pusulasına işaretlenen bir tercih değil, bireyin günlük yaşamında hissettiği, soluduğu, varlığına içkin bir hakikat olmalıdır. Almanya’daki aşırı sağın yükselişinin temelinde, ekonomik belirsizliklerin, kimlik krizlerinin ve küreselleşmenin doğurduğu güvensizliğin yattığını söyleyen siyaset bilimciler, aslında tüm bu parametrelerin Türkiye’de de benzer şekilde var olduğunu göz ardı edemezler. Büyük şehirlerin caddelerinde yankılanan huzursuzluk, kırsal kesimlerde fısıldanan gelecek kaygısı ve medya üzerinden inşa edilen korku politikaları, demokrasinin ruhunu adeta bir paslı çivi gibi sabitlemekte, hareket alanını daraltmaktadır. Bugün Avrupa’da yükselen milliyetçi dalga, Türkiye’de de kendi yankısını bulmuş, sokaklarda, kahvehanelerde, sosyal medya platformlarında dillendirilen en temel söylemler haline gelmiştir. Sınırlar kapatılmalı, kültürel saflık korunmalı, geçmişin görkemi yeniden inşa edilmelidir. Ancak bu retorik, bir halkın geleceğini kurma idealinden çok, onu geçmişin hatalarına zincirleme arzusunu barındırmaktadır.

    Devamını oku: Kırılgan Demokrasi

Popüler Etiketler

Düşünce 7 Özgürlük 6 Doğa 4 Diriliş 4 Hakikat 4 Dönüşüm 3 Kimlik Arayışları 2 Siber Dolandırıcılık 2

Eski Gönderiler

  • İlahi Adaletin Terazisi ve Vahdetin Işığı
  • Secdeyle Dirilen Medeniyet: Kudüs’ün Sessiz Çağrısı
  • İhlâsın Eşiğinde Bir Bayram: Kalpten Kalbe Kurulan Medeniyet
  • Dergin Varsa, Derdin Hakikattir
  • Sessizliğin Eşiğinde, Dirilişin İzinde
  • Düşüncenin Özgürlüğü, Evrimi ve Toplumsal Dönüşüm
  • Giriş yap